“Ben bu dünyaya insanları güçlü yapmak için gelmedim, onların güçlerini kullanmak için geldim.”
– Adolf Hitler
Diktatörlük: katı liderlik ilkesi…
Diktatörlük varsa asla demokrasiden söz edemezsiniz. Hayatınızın kontrolü dahil her şey, ama her şey tek elde toplanmıştır. Korkunç olan bu durumu sağlayan şey daha da korkunç: toplumsal güç. Bu gücü doğru(!) yerde doğru(!) zamanda kullanmak…
Yakın tarihin toplumsal gücü yerinde kullanan, diktatörlüğün adını koyan ve faşizmin tanımını yapan en ünlü kişisi Adolf Hitler, iktidarların yapması gerekenlerin tarifini “Kavgam”da kalem kalem yazmıştır:
- Nasıl ırkçı olunur?
- İdeal vatandaş nasıl olur?
- Nasıl vaatte bulunulur?
- Aynı yalan nasıl defalarca yutturulur?
- Yandaş gazeteci nasıl temin edilir?
- Medya havuzu nasıl oluşturulur?
- Din ve inanç nasıl kullanılır?
Bunlar çok korkunç ama daha da korkunç olanı bunları gerçekleştirmeden önce yazmış olmasıdır. Ballandıra ballandıra yazdığı mükemmel ırkı okuyup Marksizmi gereksiz bulan gerekçelerine bakınca; inandıklarındaki inadını ve kararlılığını, sonrasında fazlasıyla hayata geçirdiklerini düşününce korkunçluğun düzeyi oldukça fantastik boyutlara çıkıyor.
Çok akıllı bir deli, bu kadar delice şeyi, oldukça açık bir şekilde, rahat ve inanarak anlatıyorsa ya işte bir bit yeniği olmalı ya da varmış gibi yapmalı. İnsanlığa düşen diktatörlerin kaleminden dökülen (ya da ağzından çıkan) her sözü ciddiye almak. Bu, bir bakıma şu anlama geliyor: Aklı başında Alman vatandaşları o zaman bu kitabı okuyup ciddiye alsalardı bugün belki de “Kavgam” “fantastik, bilim-kurgu” raflarında yer alacaktı. Bugün orada olmadığında göre tüm insanlık bunu ciddiye almalı. Şimdi de, sonra da, hatta yüzyıllar sonra da…
“… eğer Hitler’in ‘KAVGAM’ adlı kitabını ciddiye alarak okusaydık, İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına engel olurduk.”
– Winston Churchill