Hayallerimiz var… Hepimizin var…
Hayaller bebekler gibiler; ilgi ve fedakarlık isterler. Bazen hayallerin için karşındakini ihmal edersin. Hayallerinin peşinden koşarken arkanda kalır. Her şey sona erdiğinde aklına gelir veya karşına çıkıverir. O da kendi yolunda hayallerinin peşinden gitmiştir. Hüzünlenirsin başta, eski günler gelir bir an gözlerinin önüne, için burkulur ama sonra gerçekten birbirini seven iki insanın yapacağı üzere karşındakine saygı duyarsın ve onun adına mutlu olursun.
Ve herkes kaldığı yerden devam eder.
Ayrılığın geri dönüşü yoktur, biten biter ve anılar geçmişe gömülür mü demeli?
Yoksa her şey bir anda geri gelebilir ve hiçbir şey olmamış gibi devamı gelebilir mi anıların ardı arkası kesilmeden?
“La La Land” Türkiye sinemalarında “Aşıklar Şehri” olarak isim alıyor. Filmimizde Mia ve Sebastian’ın hayalleri, umutları, yollarının kesişmeleri üzerine müzikal bir hayat hikayesi ortaya çıkıyor.
Filmimizin müziklerinde Justin Hurwitz imzası var. Hatta sanatçının hemen alttaki filmin ana tema müziği için bile film izlenir derim:
Ayrıca filmde Jazz müziğine karşı bir saygı duruşu da bulunuyor. Bir çok yönü ile sanatsal yönü çok ağır basan bir eser ortaya çıkartmış yönetmen Damien Chazelle. Filmin başrol oyuncuları Emma Stone ve Ryan Gosling takdire şayan oyunculukları ile bizleri büyülüyor.
Müzikal-komedi-drama türünde karşımıza çıkan film bizce kesinlikle izlemeye değer. Filmin geçtiği atmosfer sizi alıp götürüyor. Grup dansları Grease filmine göz kırpıyor sanki.